1828-1829 Türk-Rus Savaşları ve Acı Sonuçları | |
Dr. Fahri VALEHOĞLU
|
|
İngiliz, Fransız ve Rus deniz kuvvetlerinin Navarin limanında Osmanlı donanmasını saf dışı bırakmaları sebebiyleTürkler karada ve denizde en savunmasız durumda oldukları bir sırada 26 Nisan 1828 tarihinde Rusya İmparatorluğu Osmanlı Devletine savaş ilan etmişti. Taraflar savaş hazırlıkları başladığında Kafkasya cephesinde Rusya sınırından Osmanlı arazisine giden tüm yollar, Osmanlı süvari birliklerinin denetimindeydi. Hudut boyunca Türk köylerinden gönüllü toplanıyordu. Gümrü yakınındaki Arpaçay kıyısında, ana yolların kesişme noktasında bulunan Mağazberd köyünün ağası, kaynaklarda cesur, yiğit Karapapak reisi olarak belirtilen Şerif Ağa başta olmak üzere yaklaşık altı bin atlı birliği mevzi almıştı. Askerî belgelerden anlaşıldığı üzere, Kars’ta görevli Emin Paşa, Rusların hududu geçtiği durumda düzenli ana kuvvetlerin sevkıyatına ve gelişine onları oyalamak ve ilerlemelerini engellemek amacıyla gerekli
mevzilere Karapapak Şerif Ağanın yönetimindeki 4 bin atlı serdengeçtiyi göndermeyi düşünüyormuş. saldırılarına uğrayan Ahıska bölgesine milis birlikleri gönderiyordu. Kars kalesine taarruz hazırlığı yapan Rus ordusu 23 Mayıs 1828’de Tiflis’te manevra yaptıktan sonra harekete geçmiş ve Türklerce inşa edilmiş
Narınkale’yi ele geçirmiştir. çevirdiği belliydi. Paskeviç Tiflis’e geldiğinde bütün yöre ağalarını toplayıp Rusya İmparatorundan gelecek emirlere itaat edeceklerine dâir söz almasına rağmen halkın Osmanlı askerî memurları tarafında olacağı anlaşılıyordu. Gümrü’ye sefer düzenleneceği hakkında Tiflis’te ağızdan ağıza yayılan haberlerden dolayı ahâlinin her türlü yardıma hazır olduğu ve hudut ihtilâfından dolayı Dağıstan ile Rusya’nın muhârebeye tutuşacakları bekleniyordu. Bu husûslarda Ahilkelek’e gelen Karapapak Molla Mustafa’dan aldığı bilgileri Sadâret’e arz eden Ahmed Rüşdü, 15 Mayıs 1828 tarihli maruzat T.C. Başbakanlık Arşivinde bulunmaktadır ve transkripsiy
onunu okurların dikkatine sunuyoruz: Rusyalının kâğıdıyla Ahılkelek’e gelen Sünniyyü’l-mezheb Karapapak tâ’ifesinden Molla Mustafa nâm kimesne olup kazâ-i mezbûrun bir karyesinde müsâferet ile kâğıdının cevâbı yazılıp ol tarafdan i‘âdesi yazılmışdı. Ancak “ben Ahısha’ya giderim sözüm vardır” dediğinden nezd-i bendegîye celb ve hafîce Rusyalının hâlinden su’âl-ı evvelinde kendisi Müslüman olduğundan derûnunu izhâr ve şu vechile takrîr eder ki Tiflis ahâlîsinden ne kadar ehl-i İslâm var ise cümlesi Rusyalıdan rû-gerdân olmuşdur. Ancak henüz Devlet-i Aliye tarafından Rusyalıya düşmanlık ve hudûdlarına tecâvüz görünmediğinden bir şey diyemiyoruz. Paskeviç Tiflis’e geldikde umûm il ağalarını yanına cem‘ edip Kralımızdan her ne emir gelür ise bizim ile berâbermişiz diyerek cümlesinden kanâ‘at ve birer rehînlerini akraba ve oğullarından almış, henüz il ağaları Tiflis’den avdet etmemişler. Sûretâ böyle söz vermişler, derûnlarına ateş düşüp gayret-i İslâmiyye çekdiklerini ve hîn-i iktizâda cümlesi bu tarafdan me’mûr asâkire bî‘at edeceklerini ve Zalka (Tsalka) ve Gümrü’ye iyüce ihtimâmları olup, Erzurum’da külliyetlü askerin mevcûdiyetini ve bi’n-nefs nusretlü veliyyü’n-ni‘âm efendimiz Gümrü üzerine şeffe-güşâ-yı azîmet buyuracakları Tiflis’de tevâtür bulduğundan bu sûret vukû‘unda var kuvvetini Gümrü ve Zalka tarafından göstereceğini ve yâhud ol taraflardan havfi olmadığı sûretde dört tarafdan Ahıska üzerine hücûm edeceğini takrîr ve Zalka ve mahall-i selâsede ne mikdâr asâkiri olduğu ve karakolları ihrâc etdiği derûn-ı arîzama leffen takdîm olunan Medenî (?) Ağa’nın varakasından müstebân olacağı ve Çıldır Beyi Nefi Bey (belki de Nağı Bey – F.V.) kulları tarafından Karabağ tarafına mersûl câsûs vürûd edüp anın dahi takrîri Dağıstan ile Rusyalının musâlahaları olduğundan re’s-i hudûdlarında cârî Nehr-i Kanık’dan berü tarafa Dağıstan ahâlîsinden on beş bin kadar davarı geçmiş ve zarar ediyorlar deyü cüz’î vesîle ile Rusyalı ol mikdâr ağnâmı zabt etmiş ve bu cihetle Dağıstan Lezgi’sinin emniyeti kalkup Rusyalı dahi mülâhaza etdiğinden bin kadar sâldân-ı menhûse dahi ol tarafa hudûd başına göndermiş ve bu hâl Dağıstan ahâlîsiyle muhârebeye tutulacağını çâkerlerine lisânen ifâde etdiğinden tahrîre cesâret olundu, ol bâbda emr ü fermân
men-lehü’l-emrindir. Fî Selh-i L. sene [1]243” peş peşe ilerleme kaydetti. 14 haziran 1828’de Ruslar Kont Paskeviç-Erivanski’nin komutasında Kars, yönünde harekete geçerek 20 haziranda Kars’ı kuşattılar. Muravyov, Osten-Saken, Rayevski ve Reut gibi ünlü komutanların yönetimindeki Rus ordusuna direnemeyen Osmanlı birlikleri, 23 Haziranda Kars’ı terk etmişti. Kars’ın düşüşünden sonra Rusların eline geçen resmi belgelerden görüldüğü üzere kuşatılmış Kars garnizonunda Mağağzberdli Şerif Ağa’nın getirdiği 300 Karapapak atlısı bulunuyordu. Tiflissikiye Vedomosti gazetesinin 11.07.1828 tarihli (2) sayısında yer alan yazıda ise şu cümle dikkat çekmektedir: ‘Savaşın başlarında Revan Karapapaklarından oluşan müfreze Abaran ırmağını geçerek Kars’a yönelmişti. Yolda, resmi belgeler taşıyan Don Kazaklarıyla karşılaştılar ve çatışmada birkaç Kazak yaşamını yitirdi,
iki Kazak esir alındı...’. sancaktan oluşuyordu ve Kars eyaletinden neredeyse 5 misli daha büyüktü. Bu sebepledir ki taarruzu sürdürmek için Rus komutanlığına takviye güçler gerekiyordu. Dolayısıyla Mangilis, Parmaksız, Başkeçid ve
Gümrü’deki yedek birlikler gelip ana orduya katılacaktı. tarihli raporundan anlaşıldığı üzere Osmanlı kuvvetleri onları rahatsız etmiyordu. Sadece 22 Temmuzda 400 Karapapak atlısı görünüyor ve kayboluyor. Bunlar, ailelerinin savaş bölgesinden uzaklaştırdıktan sonra Rus
işgalcilerine karşı savaşmak için çevre köylerden seferber edilmiş Karapapaklardı. kitapta yer almaktadır. Bu kitap, 1836 yılında Sankt - Petersburg’da yayınlanmış ve 1843’te Varşova’da ikinci baskısı yapılmıştı. Kitapta şu ifadeler dikkatimizi çekti: ‘Ta eskiden beri yiğitlik ve at binme becerileriyle ünlenmiş Ahıska Karapapakları, hafif süvari birlikleri oluşturuyorlardı. Bunlar sınırda meskundular ve küçük gerilla ve çete çatışmalarında oldukça başarılıydılar.’ Bu nedenle Kont Paskeviç onları kendi tarafına çekmek istiyordu. Bu ‘başına buyruk Karapapak aşiretlerinin Rusya himayesine geçmeleri için önce onlara bidiriler göndermişti. Ancak Karapapaklar, Ruslara itaat etmek istemiyorlardı. Bunun ardından Paskeviç Karapapaklarla görüşmeler yapmak için Yüzbaşı Şemir- Beglyarov’u göndermişti. Bu ‘tehlikeli görevden’ dönen Yüzbaşı Şemir-Beglayrov, Paskeviç’e Karapapaklardan kesinlikle yardım ve destek beklenemeyeceğini
bildirmişti. Karapapakları veya Terekemeleri, diğeri ise sadece Karapapaklar diye bilinen aşiretti. Sonuncular buraya 18. yy sonu ve 19. yy başlarında Borçalı, Kazah ve Şemşeddil bölgelerinden göç etmiş ve yerleşmişlerdi. Vergilerden tamamen muaftılar. Fakat Paşanın ilk talebi üzerine silahlanarak savaşa hazır halde atlı sağlamak zorundaydılar. Karapapaklar o sırada artık göçebelikten yerleşik yaşama geçiyorlardı. Emirhasan boyu ise çok daha önceler adı geçen bölgelerden Ahıska topraklarına göç etmiştiler, genelde göçebe yaşamı
sürdürüyorlardı ve bir miktar vergi ödüyorlardı. Osmanlı garnizonundan şu cevap vermişti: ‘Biz Revanlılar veya Karslılar değiliz. Ne ailemiz, ne de malımız mülkümüz var. Bin kişiyiz ve hep birlikte son adamımıza kadar kale surlarında şehit olmaya karar verdik.’ 24 Temmuzda kanlı ve şiddetli savaştan sonra Ahılkelek düştü. Bu sırada Ahılkeleklilerin inanılmaz direnişiyle karşılaşan Ruslar, şaşkınlıklarını ve hayretlerini saklayamıyorlardı. Rus harp tarihçisi Uşakov şöyle yazıyordu: ‘Kalenin komutanı, Ahıska eski paşası Selim Paşa, oğlu Ferhat Paşa ile birlikte hayatını kaybetti. Ahılkelek’teki kahramanca savunma, ender görülen olaydı ve düşman hakkında metinlik imajı oluşturdu. Kendilerini gönüllü olarak ölüme mahkum eden bir avuç insan, şüphesiz haklı olarak hayranlık uyandırıyor.
Ölenlerin hepsi de gömlekliydiler (kefenliydiler). Bu, Müslüman adetlerine göre en büyük azmin ifadesidir.’ (Yeri gelmişken, şunu kaydetmekte yarar var: 19. yy ilk yarısında Ahılkelek’te en büyük toprak sahibinin Mutu Bey’in oğlu Dede Bey’di). Bundan sonra Ruslar herhangi bir zorlukla karşılaşmaksızın Hırtız kalesine girdiler. Ardından Rus kuvvetleri 10 Ağustosta Ahıska’yı kuşattılar. Paskeviç’in kayıtsız ve şartsız teslim talebini kabul etmeyen Ahıska garnizon komutanı direnmeye karar verdi: ‘Ayı semadan indiremediğiniz gibi, Ahıska camisinden de hilali indiremezsiniz.’ Ruslar zamanın kendilerinden yana olduğunu ve Ahıska’nın dışarıdan yardım almaksızın uzun süre direnemeyeceğini biliyorlardı. Saldırılar yoğunlaştıran Rus kuvvetleri, 15 Ağustos günü 13 saat süren kanlı çatışmalardan sonra şehri ele geçirdiler. Adı geçen Uşakov’un ilginç notu vardır. Ahıska’yı işgal eden komutan bir Karapapak muhtardan soruyor: ‘Bizim süvari birlikleri şimdi nasıllar, beğendin mi?’ Muhtar şu cevabı veriyor: “Önceleri biz, Kazakları lahana gibi doğrardık, şimdiyse onlar cüppe gibi (geniş ve uzun tunik) bir şey giyinmişler; korkmadan ileri sokuluyorlar ve onlara karşı koymak imkansız.” Karapapak muhtarı, Rus ordusunun sadece Kazak süvarilerden oluştuğunu
düşünüyordu ve asker ceketi giymiş seçkin Dragun süvari birliğinde Kazak bulunmadığını bilmiyordu. terfi eden ve Knyaz unvanı alan Ermeni asıllı V. O. Bebutov’u (1791-1858) komutan tayin etti. Yaklaşık 30 bin nüfuslu Ahıska şehri az sonra küçük bir kaza merkezine dönüştü. 22 Ağustosta Rus birlikleri hiçbir direnişle
karşılaşmadan Ardahan’ı ve eylülde de Toprakkale’yi (Eleşkirt) işgal ettiler. cephesinde cereyan ediyordu. Kafkasya cephesi Baş Komutan Paskeviç, Tatar distansiyaları (yerleşimleri) ve diğer Müslüman bölgelerinin ayrıcalık tanınmış nüfusundan, toprak ağaları, beyler ve ayrıca bunlara bağlı
köylülerden üç Müslüman süvari alayı oluşturulmasını emretti. oluşan büyük bir güç topladılar. Buradaki düzensiz süvari birlikleri arasında dört Müslüman süvari alayı ve N ahçivan bölgesinin Kengerli soyundan özel atlı birliği de vardı. Karabağlılar 1., Şirvan ve Şeki bölgeleri 2., Tatar (Azeri) yerleşimleri 3. ve Ermenilerle iç içe yaşayan Müslüman Kürtlerden 4. Müslüman süvari alayı o luşturulmuştu. Bu alayların komutanları Rus süvari subaylarıydı, ilgili bölgelerin eşraf veya beyleri ise onlara yardımcı tayin edilmiştiler. Her süvari alayı 500 atlıdan ibaret olup beş sotnyaya (yüz kişilik birlik) bölünmüştü. Her sotnyada 2 uryadnik (çavuş), bölükbaşı ve onun yardımcısı 2 bey vardı. Alay komutanının aylık maaşı, tayın dahil 37 ruble 50 kapik, uryadnik ve süvarininkiyse 3 ruble gümüş paraydı. Ayrıca hepsine tayın olarak 3 funt (libre) un ve 1 funt et veriliyordu (Alay komutan yardımcısına 2 funt et). Müslüman alaylarının her birinde 1 molla, yazışmalar için 1 katip (mirze), kvartirmeyster (ikamet ve yiyecek sorumlusu), 1 yaver süvari subayı, ayrıca Nijni Novgorod Süvari Dragun Alayının 15 astsubayı görevliydi. Müslüman alaylarında at arabaları yoktu, sadece bunların yerine her üç kişiye bir yük atı, her iki yük atına da bir sürücü verilmişti. Uşakov, Müslüman süvariler hakkında şunları yazmıştı: ‘Söz konusu birlikler, üç yıl önce İran’la beklenmedik savaş çıkınca silahlarını bize karşı çevirdiler, hatta Yelizavetopol (Gence) şehrinde İran tarafında bize karşı savaştılar. Baş Kumandanın çağrısıyla Rus ordusu saflarında hizmet etmeye karar veren Müslümanların salah altına alınmalarının, söz konusu dönemde hükümetin başarısı olduğunu itiraf etmeliyim. Her zaman bize düşman
olan halkın kafasında, hakkımızda olumlu imaj oluşmuştu.’ Şemşeddil bölgelerinden toplanmış süvarilerden ibaret Müslüman alayının teşkilat ve mevcudu hakkında bilgiler bulunmaktadır. Uşakov, söz konusu alay hakkında yazdıkları dikkat çekmektedir. ‘Yeni toplanmış süvariler kendi milli giysilerini giymişlerdi, iyi donatılmışlardı, atları da iyiydi. 3. Süvari Müslüman Alayındaki atlıların sivri uçlu papaklarının ön tarafına sarı renkli kadife yıldızlar dikmiştiler. Bu birlikler, uryadnik ve
beylerin komutasında sotnaylara (yüz kişilik bölüklere) bölünmüştü.’ Hınıs, Tercan, Oltu ve Bayburt Rusların eline geçti. Öte yandan Rus birliklerinin İstanbul’a yaklaşması sebebiyle Sultan II. Mahmut barış imzalamak zorunda kaldı. 02.09.1829 Edirne Muahedesi uyarınca Osmanlı , devleti, Yunanistan’ın bağımsızlığını tanıyor, Moldavya, Eflak ve Sırbistan’a özerklik vermeyi kabulleniyordu, ayrıca Ahıska, Ahılkelek, Hırtız, Aspinza, Azgur, Abastuban, Sohumkale (Sukum), Redutkale (Anakliya), Sucukkale (Novorossiysk), Gelencik, Mamaykale (Soçi) dahil olmak üzere Kuban (Kuman) ırmağından Çürüksu’ya (Kobulet’e) kadar Karadeniz’in doğu kıyıları Rusya idaresine veriliyordu. Osmanlı idaresinde kalan arazilerde Ermenilere, 18 ay içinde taşınır emlakle birlikte Rusya’ya göç etme hakkı tanınıyordu. 1829- 30 arasında Erzurum, Kars ve Doğubeyazıt’tan Güney Kafkasya’ya 90 binden çok Ermeni göç etti. Erzurum Ermenilerinin çoğu (7.300 hane), Ahıska ve Ahılkelek bölgesinde, Kars Ermenileri (2.500 hane), Gümrü ve Talın yurdunda, Beyazıt Ermenileri (4.215 aile) Gökçe (Sevan) gölü kıyısında, kalanlarsa Sürmeli, Dereçiçek, Abaran ve Pembek kazalarında iskân edildiler. Erzurum Ermenileriyle birlikte göç eden Ortodoks Urumlar ise Gümrü ve Parmaksız (Çalka/Tsalka) yörelerinde yerleştiler. Böylece bölgenin demografik yapısındaki önemli değişiklikler, ileride Müslüman Türk nüfusun aleyhinde siyasî ve sosyo-ekonomik g elişmelerin kapısını açmış oldu. |
|
Düzenleyen:çetin KOŞUCU
|